12 Ağustos 2011 Cuma

KURTULUŞ


vergiler, kredi borçları, kiralar, faturalar.. parmak izi, fotograf, ikamet kayıtları, telefon sinyalleri ve GPS ile her an takip ediliyoruz.. her yer kamera dolu.. özgürce hiç bir iş yapamıyoruz.. istediğimiz gibi yurt dışına çıkamıyor, istedigimiz yere ev kuramıyoruz. arazi alsak bile, evimizi istediğimiz şekil ve ölçekte yapamıyoruz.

kalabalık ve güçlü, kendine yetebilen bağımsız aileler yerine, küçük, zayıf ve borçlandırılarak köleleştirilen çekirdek aileler halinde, küçük (hücre tipi) dairelerde ve yüksek teknoloji ile her an izlenen şehirlerde yaşamaya zorlandık. marketten aldğımız yiyeceklerin, özellikle içtiğimiz suyun içinde ne var? yiyecekler nereden geliyor? doktorun bize verdiği ilaçlar bizi gerçekten iyileştiriyor mu? kanserin çaresi yok mu? yoksa bize karşı kullanılan tehdit ve icabında yok etme yöntemlerinden sadece biri olarak mı kullanılıyor? bize ve çocuklarımıza yapılan aşılarda ne var? hayatımızdaki gerçeklerin ne kadar farkındayız?
Tüm canlıların hep birlikte yaşadığı, birbirini beslediği doğadan kopartıldık.

modern toplum bize neyi dikte ediyor? matrix filmindeki gibi bir güç tarafından enerjisi emilen köleler miyiz? özgür bir birey miyiz? yoksa modern dünya denilen dev makinenin birer dişlisi miyiz? özgürlüğümüzden ne kadar eminiz? cezaevleri gerçekte kimler için inşa ediliyor? ordular kimi koruyor? hukuk denen güç kimin yanında?

doğada yanlız kaldığımızda kendimize ne kadar yeteriz? atmosferden veya deniz suyundan tatlı su üretebilir miyiz? balik tutmayi ve olta yapmayı biliyor muyuz? bitki yetiştirmeyi biliyor muyuz? iplik yapmayi ve örmeyi biliyor muyuz?

kibrit veya çakmak olmadan ateş yakmayı, avlanmayı, yenilebilir bitkileri bulmayı biliyor muyuz? zehirli bitki ve mantarları tanıyor muyuz? ya vahşi veya zehirli hayvanlardan korunacak barınak yapmayı? farkında mısınız, toplumsal sürüden ayrıldığımız anda ne kadar aciz biri oluyoruz.. yaşadığımız hayatta sayısız bağımlılıkların esiri olarak mutsuz bir hayat yaşıyoruz. bedensel haz ve dünyevi maddelere bağımlılığımız, çocukluğumuzdan itibaren eğitim ve medya ile kışkırtılıp sonra hayvanlar gibi doyurularak tüketim toplumu denilen sistemin kölesi yapıldık. buna entegre olmak istemeyenlere hasta muamelesi yapan bir sosyal çevre, hukuk ve tıp sistemi var. devletler bu köleci sistemi korumakla görevli kurumlar.

gerçek mutluluğu bedensel arzular ve dünya malının ötesinde bulan, özgür az saydaki insana acıyarak bakan, istediği her şeye sahip olsa bile mutlu olamayan depresyon, kalp hastalığı, kanser vb. pençesinde ölüm korkusu içinde yaşayan hayaletlerle dolu bu yalan dünya. peki neden yalan? görülebilen evren, yani galaksiler, yıldızlar, dünyamız vs. hepsinin gerçek alemin ancak %4'ünü oluşturduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. geriye kalan kısma karanlık (görünmez) madde ve enerji deniyor. görülebilen maddesel alemi bir tutkal gibi birbirine bağlayan ve her şeyi döndüren gizli ve çok büyük güç.. işte bu Tanrı'nın ne olduğu ve nerede olduğu sorusunun cevabı olabilir.

tüm canlılar birbirlerine görünmez bağlarla bu örümcek ağı benzeri yapıya bağlı.
dark(karanlık) enerji evreni giderek artan bir hızla her yönden çekerek genişletirken, her şey birbirinden hızla ayrılırken hala bizi bir arada tutan şey (görünmeyen madde) ancak sevginin tanrısal gücü olabilir. yeni dünya düzeni'ni kurmaya çalışan, servet ve politik erk sahibi elit'lerin amacı ise tüm insanları birbirinden ayrırıp, tek tek köleleştirmek ve kendi küçük guruplarının çıkarlarına hizmet eden robotlara dönüştürmektir. bağımlılıklarımız sayesinde köle olmaya boyun eğiyoruz. peki tanrı bizden bunu mu istiyor? kölelikten kurtuluşun yolu nedir?

elit, (çok acelesi olmasa bile) bir gün hazırlıklarını tamamlayıp, son darbeyi mavi ışın projesi project bluebeam (*) veya başka bir şekilde indirerek "tek dünya devleti"ni kurmak istiyor. değişik dil ve kültürleri hızla yutan emperyalizm ve küreselleşme herkese aynı içecek, yiyecek, dil, spor ve sanat anlayışını kabul ettirdi bile. sırada, parçalanıp tüm zenginlikleri sömürülmek istenen ulus devletler var. bağımsız ülkeleri olduğunu ve onu özgür iradesiyle yönetiğini sanan devlet başkanları gerçekte bir büyük organizasyonun çıkarlarına hizmet ediyorlar. dünya malına, güce, makama olan bağlılıkları ve yüksek egoları sebebi ile neye hizmet ettikleri gerçeğini göremiyorlar. onlar, yani medya ve beyin yıkama propagandaları ile halkına seçtirilmiş bu eş başkanlar, elit'in üst düzey memurlardan başka bir şey değil. bu guruba, her kötülüğü atfettiğimiz ABD'nin başkanı bile dahil. memur olmayı reddeden devlet başkanları için alternatif yöntem savaş ile işgaldir. haydut devletler mutlaka rejimleri ve liderleri devirilmesi gereken "özgürlük ve demokrasi" düşmanı tehditler olarak tanıtılıp dünyanın geri kalanı gözünde itibarsızlaştırılarak ambargolarla tecrit edilirler.



bize söylenen tüm yalanlara inandık. şunları yaparak mutlu ve özgür olacağımıza ikna edildik:

araba sürmeyi öğren, bir meslek edin, bir işe gir,
bir kız arkadaş bul, aile kur, çocuk yap, modayı takip et,
herkes gibi (normal) davran, kaldırımdan yürü, televizyon izle,
kanunlara itaat et, yaşlılığın için birikim yap..
şimdi sözümü tekrar et: "BEN ÖZGÜRÜM"..
Okan Bayulgen'in programında sürekli vurguladığı gibi:
consume, obey, die
tüket, itaat et, öl. sistemin ideal insandan beklediği bu.
Bu mu özgürlük? bağımlılıklarımızla mutlu ve özgür olabilir miyiz?


evet gerçekten de masallardaki mutluluğun yolu bunlardır..
herkesin hayalinde (kolay kolay bulamayacağı) bir prens veya prenses var,
fakat aşk da diğer şeyler gibi tüketim nesnesi olduğu sürece mutluluk getirmez.
aşk yaşayan çiftlerin çoğu birbirlerinin içindeki boşluğu dolduramayıp ayrılıyor.
bakın çevrenizde mutlu bir aşk var mı? hayatında her şeyin mükemmel gittiğini
çok mutlu olduğunu, hiçbir sıkıntısı olmadığını söyleyen kimse var mı?
o pembe hayaller de başından beri bize söylenen yalanlardandı.

hep daha fazlasına zorlandığımız için hiç tatmin olmuyoruz. daha çok dünya malı
daha büyük bağımlılık, daha çok acı ve sisteme daha çok kölelik demek.
Holywood(kutsal orman) filmlerinde gösterilenlere bakın; güzel bir eş,
güzel bir iş, güzel çocuklar, mutlu bir çekirdek aile ve neredeyse dünyayı
tek başına kurtaran kahraman baba.. veya ülkesini (hatta) dünyayı türlü felaket
veya teröristlerden kurtaran, halkını koruyan kahramanlık destanı yazan
fedakar bir ordu.. amerikan merkezli kapitalist idealizmin büyük yalanları..

oysa gerçek dünya hiç de öyle bir yer değil. ülkeleri işgal eden ordular,
milyonlarca insanı öldüren silahlar kullanıyor. kolluk güçleri kendi halkına
yakıcı gaz bombaları atıyor. Sisteme muhalefet edenler hapse atılıyor veya
öldürülüyor. kölelik bireylerin ve halkların kaderi olmuş. birkaç aydının sesi
bu vahşet ve kaos ortamında sessiz çığlıklar olarak kaybolup gitmekte.
Krizden krize, borçtan borca sürüklenen ve batan devletlerin uyruğunda yaşayan
işsizlik ve açlıkla terbiye edilerek düzene boyun eğen insanlar..
öğretilmiş ihtiyaçlarını gidermek için tefeci küresel sermaye ağına kredilerle
borçlandırılarak hayatta tutunmaya çalışan insanların sürüklendiği vahşi rekabetler
zayıfların sefilliği ve zenginlerin kibiri.. paylaşım ve sevginin sıcaklığının
yerini alan hırs ve bencilliğin soğukluğu.

dünyayı kirletmeye, tükenişe ve türleri yok etmeye yarayan bu sistemi yöneten
elit'lerin iyi niyetli olmadıkları ve kendilerinden başka hiçbir şeye acıyıp
umursamadıkları çok net değil mi?

peki mikro(birey çapında) ve makro(insanlık ölçeğinde) kölelik önlenemez bir
kader midir? ne yapacağız? mesela dört elle sarıldığımız dinsel inançlarımız
bizi tanrı'nın yoluna ve kurtuluşa ulaştıramaz mı? ne yazık ki hayır..
Bu da elit'in bize sunduğu ve köleleştiren bağımlılıklarımızdan sadece biri.
kapitalist sistemle entegre, dünya nimetlerine düşkün hırslı dindarlar her
yerde.. bireysel çaba ile cennete gidebilmek uğruna yapılan her şey bencilliktir.
o zaman Tanrı'ya nasıl ulaşabiliriz? gerçek şu ki hepimiz O'nun parçasıyız..
Önümüzdeki tek engel bedenlerimiz. binlerce yıldır bunu farkeden Yunus Emre,
Mevlana, Pir Sultan, Şeyh Bedreddin gibi insanlar var. gerçeği görebilen
büyük yalanları görebilen özgür insanlar pek azdır. onlar çok yücedir.

Mevlana'nın yoldaşı Şems-i Tebrizi hazretlerine bir kimse;
"efendim! marifeti bana anlatır mısınız?" dedi
o da; "bir gönül ki allahü tealanın muhabbetiyle yanıp
onunla hayat buluyorsa bu marifettir" buyurdu.
soruyu soran; "peki ben ne yaparsam bu marifeti elde edebilirim?"
diye tekrar sordu, o da; "bedeni terk ederek: çünkü allah-ü teala ile
kul arasındaki perde kişinin bedenidir.
allah-ü teala'ya vasıl olmasına mani olacak şey dört tanedir:

1) şehvet
2) çok yemek
3) mal ve makam
4) kibir ve gurur

işte bu dört şey kulun cenab-ı hakk'a ulaşmasına manidir" buyurdu.


(*) project bluebeam:
elit diye bahsettiğimiz tüm dünyayı 10 kişilik bir ekiple yöneten "illuminati" adı verilen gizli yapılanmanın, yeni dünya düzenini ve tek devleti kurmak için, (bir aksilik olmazsa) 2012 yılında ileri teknoloji ve zihin kontrol yöntemlerini kullanarak gerçekleştirmeyi planladığı, senaryosu "hayali uzaylı saldırısından kurtarılan dünya" olan akıl almaz, dehşet verici bir projedir.

1 yorum:

  1. Güzelbir yazı.
    Metropollerde yaşıyan insanın nasıl yalnızlaştığı ve doğadan koptuğunu görebiliyoruz.
    Kapitalist sistem herşeyi metalaştırıyor insanı da yalnızlaştırıyor ama bu herkes içinde geçerli değil.
    Ben kendime doğal yaşam alanı yaratabiliyorum ve var olan sistemin dışına çıkabiliyorum .
    Sevgili dostum sana da tavsiyem kendini doğaya daha yakın hissedebileceğin bir yaşam kurmandır.
    Gel 3-5 gün misafirim olda bak nasıl bir cennette yaşıyorum ,gör.
    Kapitalizmin ne hırsı biter ne de krizi ama sona doğru gitmekte olduğunu görüyorum,kapitalizm herşeyi tükettiği gibi kendini de tüketecektir.
    Güzel günler göreceğiz ,gemileri maviliklere
    süreceğiz.
    Sevgiler

    YanıtlaSil